Mülkiyet Hakkı
Toplumların yapısı ve yaşayış biçimi, içinde bulunulan çağı doğrudan etkiler. İnsani gelişmişliğin geride olduğu çağlarda ve toplumlarda bireylerin sahip olduğu haklar ile özgürlüklerin daha kısıtlı olduğu söylenebilir. Örneğin demokrasi öncesi dönemde hükümdarların ve hükümdarların iradesi ile var olan seçkin azınlıkların dışında kalan bireylerin yaşama hakları dahi herhangi bir şekilde korunmamıştır. İçinde bulunulan çağda dahi geri kalmış toplumların bireysel haklar konusunda yeterli gelişmeyi gösteremediğini gözlemlemek mümkündür.
Normlar hiyerarşisi adı verilen düzende anayasal hükümler en üst sırada yer alır. Buna göre Anayasa’da yer alan hak ve hürriyetlerin kamu düzeni içerisinde diğer tüm hukuki düzenlemelerin üzerinde olacak şekilde korunduğundan bahsedilebilir. Bahsi geçen hiyerarşi içerisinde kanun hükümleri anayasa’ya, diğer hukuki düzenlemeler ise kanunlara uygun şekilde yapılmalıdır.
Türkiye’de ise vatandaşların temel hak ve hürriyetleri milletlerarası anlaşmalar ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası başta olmak üzere pek çok hukuki düzenleme ile güvence altına alınmıştır. Kişilere tanınan ve anayasal güvence altına alınan temel haklardan biri de mülkiyet hakkıdır. Anayasa’nın 35. maddesi ‘’Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.’’ düzenlemesi ile mülkiyet hakkının esaslarını belirlemiştir.
Mülkiyet Hakkı Nedir?
Mülkiyet hakkı nedir sorusunun temel anlamdaki cevabı ise kişiye taşınır veya taşınmaz mallar üzerinde en geniş yetkiyi tanıyan hakimiyet hakkı olarak cevaplanır. Mülkiyet hakkının, ilgili hakka sahip olan kişiye geniş ve mutlak bir takım yetkiler tanıdığından söz edilebilir.
Bu haklar doğrudan mülkiyet hakkına sahip olunan eşya ile ilgilidir. Mülkiyet hakkı sahibi kişi, hukuki dilde malik olarak da adlandırılır. İlgili hak sahibi, hakkın konusunu oluşturan eşya üzerinde kullanma, yararlanma, eşya üzerinde tasarrufta bulunma, oturma gibi geniş yetkilere sahiptir.
Mülkiyet hakkı özellikleri itibariyle bir mutlak haktır. Mutlak hak kavramı, herkese karşı öne sürülebilen ve sahibine dokunulmaz geniş yetkiler veren haklar için kullanılır. Aynı zamanda mülkiyet hakkı, ayni hak olarak adlandırılan haklardan biri olarak sınıflandırılır. Ayni hak, maddi değeri olan taşınır veya taşınmaz mallara ilişkin haklardır. Mutlak ayni hak olan mülkiyet hakkının içeriğinin bir kısmını içeren sınırlı ayni haklar mevcuttur.
İrtifak hakları olarak da adlandırılan bu haklar, türüne göre mülkiyete ilişkin bazı yetkilerin bir başkasına devredilmesini ifade eder. Sınırlı ayni haklar intifa, oturma, üst ve kaynak hakları olarak dörde ayrılır. Fazlaca detaya girmeden örnek vermek gerekirse oturma hakkı, tipik kira sözleşmeleri ile bir taşınmazın geçici süre ile başkası tarafından oturma amacı ile kullanılmasına izin verir. Kaynak hakkı da mülkiyet hakkı başkasına ait bir yerdeki kaynakların kullanımına hak tanınması durumudur.
Mülkiyet Hakkının Kapsamı Nedir?
Özel mülkiyet hakkı, birkaç istisna haricinde pek çok hukuk düzeni içerisinde kendine yer bulmuştur. İlgili hak sahibine belirli kapsamı içerisinde geniş yetkileri tanıdığı gibi uyulması gereken bazı temel ilkelerin var olduğundan bahsedilmelidir.
Mülkiyet hakkı, herhangi bir şart altında toplum yararına aykırı olacak şekilde tesis edilemez. Bu hakkın kısıtlanması ancak yasa ile ve üstün kamu yararının gözetilmesi amacıyla mümkün olur. Aynı zamanda mülk sahibinin sırf bu hakka sahip olduğu için diğer hukuk kurallarını çiğneyebileceğinden bahsedilemeyecektir.
Malik, ilgili eşya hakkındaki tasarruf ve kullanma yetkilerini kullanırken genel hukuk kurallarının kendisine yüklediği yükümlülüklere uymak durumundadır. Malikler arasında ise bir komşuluk ilişkisi ve bundan kaynaklı bazı ödevler meydana gelecektir. Geçit hakkı, manzara kapatmama, özen yükümlülüğü gibi ilke ve kurallar komşular arasındaki ilişkilerin düzenlenmesi amacı ile yürürlüğe alınmıştır.
Son olarak mülkiyet hakkının malike tanıdığı tasarruf yetkisinin yasal sınırlara uyularak kullanılması gerekmektedir. Örneğin her arsa sahibi İmar Kanunu ve ilgili düzenlemeleri gözeterek yapı inşa etmek zorundadır, kişilerin kendi tercihleri ancak yasal kısıtlamaların dışına çıkmadıkça serbesttir.
Mülkiyet hakkının kapsamı konusunda asıl eşya, bütünleyici eşya ve eklenti kavramlarına değinmek gerekir. Asıl eşya, mülkiyet hakkının kurulduğu taşınır veya taşınmaz malı ifade eden kavramdır. Mülkiyet, doğrudan asıl eşya için var olur. Bütünleyici eşya ise asıl eşyanın ayrılmaz bir parçası olan; asıl eşya yıkılmadan, tahrip edilmeden veya ortadan kaldırılmadan ondan ayrılması mümkün olmayan parçalara denir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 718. maddesinde yer alan ‘’Bütünleyici parça, yerel âdetlere göre asıl şeyin temel unsuru olan ve o şey yok edilmedikçe, zarara uğratılmadıkça veya yapısı değiştirilmedikçe ondan ayrılmasına olanak bulunmayan parçadır…’’ tanımı yapılmıştır. Mütemmim cüz olarak da adlandırılan bu kavramı oluşturan parça, asıl eşyaya fiziki ve ekonomik olarak doğrudan bağlı olmalıdır. Eklenti kavramı ise mülkiyete konu eşyadan bağımsızdır. Eklentiler, kural olarak taşınmaz olamaz. Asıl eşyanın maliki ise kural olarak bütünleyici parçaların ve eklentilerin de sahibidir.
Mülkiyet Hakkı Kimlere Verilir?
Bireylerin haklara sahip olmasına hak ehliyeti adı verilir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 8 ve 9. maddeleri ‘’Her insanın hak ehliyeti vardır. Buna göre bütün insanlar, hukuk düzeninin sınırları içinde, haklara ve borçlara ehil olmada eşittirler. Fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir.’’ şeklindeki tanımlar ile hak ve fiil ehliyetlerine ilişkin temel düzenlemeyi gerçekleştirmiştir. Hak ehliyeti, sağ doğmak kaydı ile çocuğun ana rahmine düşmesinden itibaren hüküm ifade eder.
Mülkiyet hakkı, hak ehliyetine sahip her sağ birey tarafından sahip olunabilecek temel haklardandır. Fakat fiil ehliyetine sahip olmayan kişiler, yalnız kendi iradeleri ile mülkiyet hakkına ilişkin tasarruf işlemlerini gerçekleştiremezler. Mülkiyet hakkının kazanılmasının şekilleri üç ayrı başlık altında incelenebilir. Bu kazanım şekilleri genel itibari ile şu şekildedir:
Devir yolu ile kazanım (Devren Kazanım): Mülkiyet hakkının kazanılmasına ilişkin olağan yol, devir yoludur. Devren kazanım, mülkiyet hakkının bir kişiden bir başkasına geçmesi olarak da tanımlanabilir. Bu yolda mülkiyetin kazanımı satış, miras gibi hukuki sonuç doğuran işlemlerin neticesinde gerçekleşir. Bir eski malikten söz edilebiliyorsa mülkiyet hakkının kazanımı devren kazanım olarak adlandırılır.
Olağanüstü Zamanaşımı kavramı ve mülkiyet hakkının kazanımı (Aslen Kazanım): 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713. maddesi ‘’Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.’’ hükmü ile bu kazanım yolunu düzenlemektedir. İlgili kazanım yolunda mülkiyete konu malın zilyetliğinin 20 sene boyunca aralıksız, itirazsız, davasız bir şekilde hakkı öne sürende bulunmuş olması şartı aranır. Dava yolu ile öne sürülür. Aslen kazanımda eski bir malikin var olmaması gerekir.
Mülkiyet hakkı, doğrudan kamu düzeniyle ilişkilidir ve Anayasa’da düzenlenen sınırlı sayıda temel hak ve hürriyetlerden biridir. Pek çok durumda mülkiyet hakkına ilişkin eşya, büyük emek ve uzun bir çabanın ürünü olduğundan kişi için oldukça önem arz edecektir. Mülkiyet hakkından kaynaklanan hukuki ihtilaflar büyük mağduriyetler yaratacağından süreçlerin uzman gözetiminde sürdürülmesi oldukça önemli olacaktır. Bu doğrultuda Sinan Eroğlu Hukuk ve Danışmanlık Ofisi’nin uzman kadrosundan hizmet alabilirsiniz.